arada kaynayanlar:4 (2.bölüm)

gpo
*grace jones'un ünlü fotoğrafı, "şöyle hayatta durulmayacakmış gibi dur da, bi' saniyede çekeyim fotonu ablacı'm" diyen bir fotoğrafçının işi değil. o fotoğraf aslında bir kolajmış. bir dolu fotoğraf çekmiş jean paul goude abi ve bunları itina ile birleştirip o ünlü fotoğrafı oluşturmuş.
sybawrite isimli sitede de, bu çalışmanın bazı yorumları görülebilir.


* black adder isimli ingiliz dizisinden yukarıdaki iki foto. ilk fotodaki, hugh laurie [dr. gregory house]. diğeri ise rowan atkinson [mr. bean]. ya işte böyle oyunculuk denilen şey, kimin ne zaman karizmayı uçuracağı belli olmuyor. [bir saat düşündüm, bu gazete altı yorumu çıktı benden de. ya işte böyle]


erke
sergio garcia

pparody

plants zombies
plants vs zombies

pamuk hanım
comte olympe aguado, "reading", 1862-1865.

*"butterflies don't care", tam bir dakikalık bir kısa film. nikita ovsyannikov yönetmiş. savaşın ne boktan bir şey olduğuna dair bir milyon kere söylenmiş doğru söz vardır ya; ama bir boka yaramaz. niye yarasın ki? ancak bu filmin özellikle ismiyle belli olan farklı bir yanı var ve kesinlikle nikita abinin bakış açısına katılıyorum. sadece savaşlar söz konusu olduğunda değil ama! evren nasıl oluştu diye izah etmek için çırpınıp duran insana bakıp da, "derdi ne acaba?" diye bir saniye olsun düşünen, evrenin tek atomu bile yok! ha ne yapalım; en azından öldürmeyelim yahu!



*şu internet aleminde görmekten/karşılaşmaktan hoşlanmadığım bazı şeyler var. yere çizilen, sanki çukurmuş gibi, 3 boyutluymuş gibi görünen çizimler örneğin. sonra, minimal film afişleri! çok önemli gerçekleri bir kilometre uzunluktaki jpeg'lerle grafiklerle oklarla anlatan naneler! star wars merkezli şeyler de işte o nefret ettiklerimden. ancak "silent star wars" pek bir eğlendirdi beni. bu star wars denilen nane, bildiğin krallık, şovalyelik hikayesi aslında ya. eski, çok eski mevzu hani. bir de böyle bir "eskilik" düzeyinde görmek, işte hoşuma giden o.



*bak bu şahane bir kısa film. olabilirmiş! ama hayır bu bir reklam filmi. işte tam da bu nedenle sevmiyorum reklamları. sanat ve yaratıcılık yasaklanmalı reklam dünyası için. ya da sınırlanmalı, ambalajla örneğin. banka mısın sen, koy faiz oranlarını, artık ne sunuyorsan onu! ne bileyim, loto - piyango reklamı mı yapacaksın, ne kadar ödül vereceğini söyle yeter! ne diye insanın yüreğini sıkıntıya sokuyorsunuz, yoğun duygulara kaptırıyorsunuz insanı? e tabii, beni etkileyip, kandırmaya çalışıyorsun; e bu iyi bir şey mi? çok ayıp, çok da adice bence.




*faith no more solisti mike patton, mondo cane diye bir albüm çıkartmış; şakır şakır (neredeyse hepsi) italyanca şarkılar söylemiş. işte bu albümden, şahane bir parça: "storia d´amore". şahsen albüm yorumundan çok daha güzel buldum ki aslında albüm yorumuyla aşağı yukarı aynı; işte sondaki solo farklı ve bir iki küçük şey daha...
şöyle bangır bangır dinlemeli ama bir yandan da orkestra ve koroya da kulak kabartmalı.





*yandaki görselde tanıdık yüz haricinde kalan iki fırlama, yüzüklerin efendisi filmlerine epeyce bir edepsizlik eklemişler. filmin ismi: "lord of the rings: two tiny towers". şimdi, hep beraber izleyelim.



(yorum eklemek istiyorsan: arada kaynayanlar:4


devamını göster