oyun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
oyun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ağustos 2017

no man's sky - evren kaç gb?


steam kullanıcı değerlendirmelerindeki olumlu değişimin etkisiyle ve playstation 4 için bu aralar oldukça uygun fiyata satılıyor olması nedeniyle denemeye karar verdim. bana çok anlamsız gelen bir takım özellikleri veya eksiklikleri olmasına rağmen oyunu oldukça beğendiğimi söyleyebilirim.

beni öncelikle rahatsız eden (ya da  anlamsız bulduğum) en büyük özellik, her gezegende medeniyet izlerine rastlamak oldu. gerçi daha iki sistem, üç gezegen gördüm ancak evrensel ölçekte bu üçte üç eder. oyundaki en keyif veren şeylerden biri keşfettiğin şeylere (bitki ve hayvanlara, gezegenin kendisine vs ) isimler verebilmek; bu ne demek; burayı sen keşfettin demek. bir yandan da bir saçmalık var ki, aslında tüm bu şeylerin zaten isimleri var; sen zaten var olan isimleri değiştiriyorsun. belki benim bilmediğim bir şeyler var; belki kaskında falan bir modül vardır da sen "yeni" bir şeyle karşılaştığında ona otomatik isim veriliyordur ve istersen onu daha sonra kendince düzenleyebiliyorsundur?

bir sisteme, o sisteme bağlı bir gezegene, o gezegenin bir bölgesine ve o bölgede bulunan canlı cansız şeylere isim vermiş bir kişi olarak (demem o ki, birazcık ayrıcalığımın ya da olmadı hatırımın olması gerek) "dur şurdan biraz demir toplayım, lazım olur" diye işe girişiyorsun hop o da ne kafana bir zibidi uçan araç (sentinel) dikiliyor. iş yapanı izleme merakı olduğundan falan değil ama! sen ona rağmen işine gücüne devam ettiğinde lazer silahını kızartmaya ayarlıyor ve durduk yere tatsız tuzsuz bir silahlı çatışmanın parçası oluyorsun. bu durum inanılmaz saçma bence. bu sentineller evrendeki tüm gezegenlerde turluyor mu yani; kim gönderiyor bunları, nerede üretiliyorlar, nasıl bir endişeden dolayı saldırıyorlar sağda solda rızkını iki taş parçasından çıkarmaya çalışan adama?

"keşfettiğim" üç gezegen de neredeyse tıka basa "medeniyet" izleriyle doluydu: terk edilmiş binalar, sağda solda kutular, ticaret merkezleri...  demek ki aslında her gezegen zaten keşfedilmiş; hatta "olan olmuş sen çok geç kalmışsın" hissiyatı daha yoğun hissediliyor. sen de galaktik seviyede bir şizofrensin ve (zaten hali hazırda ismi olan) şeylere isimler veriyorsun ve ilginçtir ki bu uğraşın boşa gitmiyor; yaptığını takdir edip sana her isimlendirmen karşılığında kredi ödemesi yapan birileri var. (sentinelleri de bu manyakların ya da manyağın evrene saldığını düşünüyorum)

kısacası keşfetme, özellikle isimlendirme işi keyifli ancak bu keyfi baltalayan şeyler var. belki bazı gezegenlerde akıllı varlık izleri ve etkileri bulunmasa daha güzel olurdu. hatta bana kalsa tam tersi olsun isterdim; bazı gezegenlerde üstelik  nadiren bu türden izlerle karşılaşılabilinsin. (demek ki bana kalsa oyun iyice batacak)  [güncelleme (180917) : tamamen boş gezegenler yok değil; ancak illa ki sentineller dolanıyor ortalıkta. kiminde çok az sayıda, kiminde saldırgan ama her gezegende sentineller bulunuyor. ]



artı ve eksiler :

+ oyunun görsel anlayışını çok beğendim.  kendine has bir görselliği var.

+ uzay araçlarının kullanımı keyifli ve rahat.

+ şeylere abuk sabuk isimler uydurmak  ve çok ama çok küçük de olsa bir ihtimal (18 kentilyon gezegen barındırıyormuş oyun) başka bir oyuncunun bu isimlendirmeleri görebileceğini düşünmek bence çok eğlenceli. türkçe isimler veriyorum; denk gelen olursa oyununa renk ve neşe katacaktır diye hayal ediyorum.

- diyelim ki bir araç enkazı buldun; hali hazırda sahip olduğundan çok daha güzel bir araç ancak biraz elden geçirilmesi gerekiyor yani bu ne demek, epeyce bir malzeme toplaman, bulman gerek. işte bu noktada, şuraya bir işaret koyayım da malzemeleri toplayınca dönerim diyemiyorsun. sen oraya varmadan görebildiğin "enkaz" işareti de sen bir kere oraya vardıktan sonra yok oluyor. bu ne saçma bir şeydir; çözümünü bulamadım maalesef. [ güncelleme (180917) : bir işaret bırakabilmek için gerekli olan donanım, kurulan üste bulunan bilim uzaylısının yardım taleplerini gerçekleştirdikten sonra kullanılabilir oluyor. kısacası; önemli görülen bir noktaya, o noktayı daha sonra bulabilmek için bir işaret bırakmak olanaklıymış. ]

- bir noktadan sonra tekrara bağlama potansiyeli yüksek bir oyun. bu tartışmaya açık bir durum aslında. bazı oyunlarda haritadaki tüm soru işaretlerini açmak; oyun evrenine dağılmış şeyleri (barenziah taşlarını (skyrim), peyote bitkilerini (gta V) vb şeyleri) arayıp bulmaktan hoşlananlar için süre uzayacaktır elbette.






*peki evren kaç gb?

bu oyun kendisi haricinde ilginç şeyler de düşündürttü bana. oyunda 18 kentilyon gezegen bulunuyor diyorlar.

hatta ekşisözlük kaynaklı şöyle bir bilgi var:


net olarak, 18,446,744,073,709,551,616 gezegene ev sahipliği yapan devasa bir evrenden oluşuyor. oyundaki her gezegende 1 saniye bulunsanız, tüm gezegenleri dolaşmanız, 5 trilyon yılınızı alıyor. 

çıkış itibariyle yaklaşık 7 gb bir oyun bu (son güncellemelerle 10 gb civarında). tabii sorulmuş; 18 kentilyon gezegen hard diskte bu kadarcık mı yer kaplıyor diye.

oyunu cihazına indirdin, kurdun ve çalıştırdın. "yeni oyun" düğmesine tıkladığında, bu oyunun evreni potansiyel olarak var oluyor ancak 18 kentilyon gezegen bir anda oluşmuyor ; sen onları keşfettikçe (oyun içi) "gerçek" varlık kazanıyorlar.

eğer bir gezegen üzerindeysen, sistem o 10 gb malzemenin büyük bir bölümünü (cisim, çevre kaplamaları çeşitliliğinden vs), eğer uzay boşluğundaysan çok küçük bir bölümünü kullanılıyor.

yani asıl yer kaplayan, o 10 gb kaynağı harcayan, üzerinde bulunduğun gezegen; evrenin kendisini tüm gezegenleriyle algılaman olanaksız olduğundan bunu oyunun hesaplayıp tasarlamasına ve kaynak harcamasına gerek yok.

kısacası (tüm 3 boyutlu bilgisayar oyunlarında olduğu gibi) sen nereye bakarsan orası var oluyor.

işin ilginci bu mekaniğin neredeyse bizim evrenimiz için geçerli olduğunu iddia eden insanlar var.



"belki de gerçeklik, bilinçli deneyimlere neden olan kocaman bir makinedir." diyor donald amca bu konuşmasında.

peki bu makineyi algılamak olanaklı mı? ya da kontrolünü ele geçirmek? ve bu soruları kim soracak; simülasyonu çalıştıran ve kontrol eden ve elbette başka bir gerçeklikte var olan kullanıcı mı; onun kontrol ettiği ve simülasyon evreni içinde var olan karakter mi yoksa sadece kullanıcı kendisine baktığında var olma şansı yakalayan bir figüratif karakter (npc) mi?

çünkü bizim evrenimiz bir simülasyon ise; bu simülasyonun yapısını anlamaya çalışan, ya da simülasyondan sızıp üst evren ile iletişime geçmeye çalışan, bu işi simülasyonu kullananın (ve kontrol edenin) gözleri üzerindeyken yapmak zorunda.

bu durumda simülasyonun kurgulanma amaçlarından biri de, simülasyon içinden bazı nesnelerin bulundukları evrenden (simülasyondan) üst evrene (simülasyonun çalıştırıldığı evrene) geçiş yapıp yapamayacaklarını ya da iletişim kurmayı becerip beceremeyeceklerini test etmek olmalı.

donald amca yukarıda diyor ki, önüne atlamamı istediğiniz treni sadece ben algılamıyorum; her birimiz algılıyoruz. buradan şöyle bir şey çıkabilir: sahadaki tek bir oyuncunun gördükleriyle kontrol edilen bir futbol oyunu düşünelim. bu oyunda var olan her şey (grafik, görüntü anlamında) o oyuncu içindir. yine diyelim ki fazlasıyla gerçekçi ve milyonlarca olasılığın işlendiği bir oyun bu ve kontrol edilen oyuncunun kafasının arka tarafına doğru, taraftarın birinin fırlattığı bir madeni para yaklaşıyor. bozukluk atıldığı bilgisi simülasyonda vardır ancak arkana dönmezsen o şeyin gelip gelmediğinden ya da hangi açıyla nereden geldiğinden haberin olamaz. yani bu oyun evreninde senin algılamandan bağımsız var olabilen bir şeyler var. hani biz algıladığımız için vardı şeyler? bu çerçevede kalırsak eğer; o paranın var olabilmesi için birilerinin en başta onu algılaması gerekiyor ise, o halde bu oyunu (futbol oyununu) her kim oynuyorsa o sahadaki herkesin gördüğünü görüyor demektir. demek ki sahada ve tribünde bulunan göz (algılama)  kadar monitör var önünde ve o aynı anda hepsini birden izleyebiliyor.





bilinçli her varlık aslında ortak tek bir aklı (bilinci, program değerlerini ve olasılıklarını) mı paylaşıyor yoksa? ne saçma şey.

devamını göster

05 Ekim 2012

borderlands

borderlands, ganimet bulma merkezli bir oyun; tüm karakter geliştirme, görev tamamlama, vurdu kırdı daha iyi silah, zırh ya da güç bulmaya hizmet ediyor.
oyun, fallout serisi (ve aslında çok sıkıcı ve tekdüze bir borderlands çakması olan rage ) ile karşılaştırılabilir. ıssız, uçsuz bucaksız araziler, yok olmuş şehirler, oyunda ilerledikçe karakterleri geliştirme ve benzeri şeylerden dolayı... oysa çok ama çok farklı oyunlar bunlar. şöyle bir benzetme doğru olabilir:  fallout edebi diyebileceğin bir kitap gibiyken borderlands parlak kağıtlı bir çizgiromandır. onu tuvalette bile tekrar tekrar okuyabilirsin, üzerine düşünmezsin. (rage ise, bu çizgiromanın "daha güzel çizilmeye çalışılmış" kötü bir takipçisidir.)   
bir oyun olmaları bakımından da farklılıklar vardır. örneğin, fallout'ta karakter öldürülürse oyun biter ve son kayıt noktasından itibaren yeniden oyuna başlanır. borderlands'de ise, ölmeden hemen önce edindiğin şeyler (silah, mermi vs) yok olmaz. sadece toplam paranın %7 oranında bir bedel harcanır ve oyun alanına dönülür. bu fark şunu gösterir: borderlands daha az gerçekçilik, daha çok "oyun" barındırır.
borderlands, "görevleri tamamladım bitti" demenin zor olduğu bir oyundur. bir görev nedeniyle bir yerde mücadele edilen devasa güçlü düşmanlarla (boss'larla), görev tamamlanmış olmasına rağmen aynı yerde tekrar tekrar karşılaşma olanağı vardır örneğin. (hepsiyle olmasa da çoğuyla...)
ekşi sözlükte şöyle yorumlar var ilk borderlands ile ilgili: "son zamanlarda oynadığım en iyi oyunlardan birisi. lvl 37 sniper olarak bitirdim", "level 35 olarak oyunu bitirdim. bütün yan görevler %99 falan bitti. 30 saat civarı oynamışım.", "hunter ile singel player olarak 35. levelde bitirdiğim oyun. görev kalmayınca da oynamanın bir anlamı kalmadığı için artık oynamıyorum. level kasmanın da bir anlamı yok."
çok net konuşayım: bu arkadaşlar oyunu çok yanlış (ya da farklı) anlamış ve bence çok şey kaçırmış!
borderlands iki turdan oluşur. ilk turda ana görevleri (ve tabii istenirse yan görevleri) bitirdiğinde güzel bir müzik eşliğinde yazılar geçer. biten şey oyun değil, senaryodur. ilk tur, ikinci tura yani oyun içindeki tabir ile, "asıl oyuna" hazırlık gibidir. gezi turu desem yeridir hani!
ikinci turda tüm senaryo en baştan başlar. karakterin düzeyi (30-40 level) tüm güçleri, silahları vs yanındadır ve artık tüm düşmanlar çok daha güçlü ve çeşitlidir. üç gelen beş gelir yetmezmiş gibi taşaklı olanlar da meydana çıkar.
ikinci turun ana öyküsü de tamamlandıktan sonra artık 65-69 level aralığındasındır ( bundan sonrası "playthrough 2.5" diye adlandırılıyor) ve kallavi olanlar senden iki üç level daha güçlü, kalan tüm düşmanlar en az senin düzeyindedir.


(borderlands - mad moxxi's underdome eklentisinden, yaklaşık 3 saat sürmüş bir oyunun, her biri beş akından oluşan son iki raundu. oyuna yalnız başladım ve onuncu raunddan itibaren diğer insanlar dahil oldular. yanlış hatırlamıyorsam, son sekiz raund bu videodaki dörtlü vardı.)



tüm o oyun sürecini, ikinci, üçüncü ve artık delirmişsen dördüncü karakterinle tekrar tekrar oynarsan (çünkü her karakterin oyun keyfi farklı olabiliyor) yaklaşık 600-700 saat borderlands oynayabilirsin demektir.
neyse, sonuç olarak şöyle bir oynama planı çizebilirim:
-tur bir: tüm görevler ve 4 eklenti paketindeki tüm görevler (ikinci tura yüksek level ile başlanmak isteniyorsa. yoksa sadece asıl oyunun ana görevleri de tamamlanabilir)
-tur iki: sadece ana görevler.
-tur iki buçuk: yan görevler ve 4 eklenti paketi. ("the secret armory of general knoxx" paketi istisna: onda da öncelikle onun ana görevini bitrmek gerek; düşmanlar sonrasında güçlenir)
tüm bunları başka oyuncularla beraber yapmak ise, oyunun zevkini ve zorluğunu, katılan oyuncu sayısı kadar katlar. işin aslı, borderlands olabildiğince çok kişiyle oynanması gereken bir oyundur. evet abartmayı seviyorum: yalnız başına oynanan borderlands, araç kullanmadan oynanan gta gibi bir şeydir. işte bu kadar!



borderlands 2, ilk oyunun eksiklerini kapattığı gibi, üzerine tonlarca güzellik koymuş. oyun alanları, mekanlar incelikle tasarlanmış. renkler ve ışık-gölge olayları şahane. nvidia nanesi physX ile etkileyici bir fark yaratılmış. karakterler (eski ve yeni yüzler) bomba gibi. özellikle claptrap kahkaha attırdı bana bazı yerlerde. tamam ganimet kapma-bulma merkezli  ancak bu, görevlerin sıkıcı ve tekdüze olmasını gerektirmez: ilk oyuna göre görevler çok daha çeşitli ve eğlenceli. müzikler ve müziklerin kullanımı önceki oyun kadar güzel. özellikle "lynchwood" haritasında zirve yapan, daha çok western tınıları barındıran müzikler ilk oyundaki gibi jesper kyd, cris velasco - sascha dikiciyan ve raison varner imzalı. şu şöyle bu böyle diye daha fazla saymak gerekmiyor; borderlands 2 on numara bir oyun.



yine de üzerine konuşulabilecek şeyler var tabii:
-bir karakterden diğerine malzeme transfer edilebiliyor. yani komando karakteriyle oynarken siren karakterinin kullanabileceği bir nane bulduğunda "tüh lan!" demiyorsun; düşünmeden alıyorsun ve ortak kullanıma açık yerlerden birine, daha sonra siren karakterinle oynarken almak üzere koyuyorsun.

-bazı düşmanların bazı elemental silahlara karşı dayanıklığı vardır oyunda. artık onlara uygun olmayan silah ile ateş edildiğinde, düşmanın üzerinde sayılarla beraber uyarılar da patlıyor.

-ulaşım araçlarının fiziksel gerçeklikleri ve çıkardıkları sesler eski oyunla kıyaslanmayacak kadar iyi. artık araçla düşmanların üzerinden ütüyle geçer gibi geçilemiyor. çarpma hissi çok daha gerçekçi ve düşman iri ise öylece kalıyor araç. çarptığın şeyin bir süre sersemlemesi gibi detaylar tüm bunları daha da zenginleştiriyor.

-kumar makineleri, "tonla para biriktirdim ne olacak bunca para" derdine güzel bir çözüm olmuş. ama bir tane bile turuncu silah düşürebilmişliğim yok; çok param gitti çok, bu kumar illetine.

-tur sistemi ilk oyundaki gibi; ismi değişmiş ama. ilk tur "normal mode" diye, ikinci tur "true vault hunter mode" diye geçiyor. yukarıda örneklediğim plana benzer oynanırsa, yani ikinci tur, olabildiğince yan görevlere bulaşmadan bitirilirse, ikinci turun finalinden sonra kalan yan görevlerin çoğu, çok daha zevkli (zor) oluyor.

-arada sırada steam forumlarını takip etmekte fayda var. olası teknik sıkıntıları aşmak yanında, arada sırada sınırlı süreler için geçerli olan "golden key" kodları yayınlanabiliyor. golden key nanesinin pek bir numarası da yok aslında, ya da ben şanssızdım, iki ya da üç kere kullandım ancak çok da etkileyici şeyle karşılaşmadım.




-mad moxxi, eğer yeterince bahşiş bırakılırsa (ne kadarının yeterince olduğunu bilmiyorum, ona moxxi karar veriyor sanırım), "miss moxxi's good touch" veya "miss moxxi's bad touch" isimli smg silahları hediye ediyor. birisi ateşle kavuran diğeri kimyasallarla çürüten bu iki silah için arada sırada moxxi'yi bahşiş yağmuruna tutmakta fayda var.

-eridium zımbırtıları, earl'ün elindeki her şey satın alındıktan sonra bir boka yaramıyor. bu saçma durumu daha sonra düzelteceklerini umuyorum. bir vatandaşın aklına güzel bir fikir gelmiş, aynı zamanda crazy earl'e ekmek kapısı açabilecek bir şey; golden key satın alınsın aynı yerden diye bir fikir.

-terramorphous isimli "you. will. die. (seriously)" görevinin canavarı oyundaki en pislik yaratıklardan biri. onu alt edebilmek için yürekli ya da yetenekli olmak yetmiyor, biraz üste başa dikkat etmek, etkili silahlar bulmak gerekiyor. silah, bir pompalı tüfek; ismi "conference call". bu silahı elde edebilmek için lav denizindeki devasa warrior'u pataklamak gerekiyor; belki defalarca...
silah edindikten sonra, terramorphous için giyinip kuşanmak gerek. işte "the bee" isimli zırh bu sorunun çözümü. kelebek gibi uçarım (çünkü zırh kapasitesi diğer zırhlara göre oldukça düşük) ama arı gibi sokarım (tam şarj halinde iken ateş edildiğinde vuruş gücünü çok yüksek derecelerde artırıyor) dedirten "the bee", arid nexus - boneyard bölgesinde. bölgeye varıldığında tam karşıda görülebilen radyo kulesinde "hunter hellquist" isimli vatandaş bulunuyor. işte "the bee" ondan düşüyor. (% 3.5 oranıyla! evet, defalarca denemek gerekebilir.)
önemli nokta şu: "this just in" yan görevini yapmış olmak gerekiyor. işin aslı "the bee" diye bir zırh olduğundan haberim bile yoktu, bu görevi yaptım ve hunter hellquist'ten (şans işte) bu zırh geldi. yani o görevi yapmış da olabilirsin, ancak zırh düşmemiştir ve bir beklentin olmadığından geçip gitmişsindir.
uygun silah ve zırh ile karşısına çıkılınca terramorphous sineğe dönüşmüyor elbette ancak işler eskisine göre çok ama çok kolaylaşıyor. [edit: "bee" zırhı bir güncelleme ile elden geçirildi ve c.call silahı ile olan etkisi epey bir düştü.]



-senaryo gereği karşılaşılan belirli karakterlerle (warrior, hunter hellquist, scorch vs) ilk defa karşılaşıldığında kıymetli şeylerin düşme olasılığı, daha sonraki karşılaşmalardan çok daha yüksek. örneğin warrior, tek başına da oynanıyor olsa, senaryo gereği ilk karşılaşmada mutlaka turuncu silah bırakıyor. daha sonraki karşılaşmalarda bu oran çok ama çok fazla düşüyor. eğer belirli bir şeyi edinmeyi takıntı haline getirmişsen, işi  kolaylaştıracak bir yöntem var. bunun için oyuna yeni bir karakterle en baştan başlamak da gerekebilir. yöntem şöyle: ilk karşılaşma sırasında oyun kaydediliyor ve oyundan çıkılıyor. kayıt dosyalarının bulunduğu klasöre gidiliyor (documents\my games\borderlands 2\willowgame\savedata) ve o karakterin save belgesi her ihtimale kadıköy yedekleniyor. daha sonra kayıt belgesi aynı klasörde kopyalanıyor ve ismi örneğin "warrior" olarak değiştiriliyor. şimdi her başlatıldığında warrior ile karşılaşma noktasında başlayacak bir kayıt belgemiz var. bu da kopyalanıp, aynı klasörde 5, 10, 20 artık ne kadar isteniyorsa ctrl+v ile çoğaltılıyor. diyelim ki oynanan karakterin save belgesinin ismi "save0004"; işte bu onlarca warrior belgesini "save0005", "save0006" vs diye tek tek numaralandırmak gerekiyor. tabii dikkat etmek gerek "save00010" değil "save0010" şeklinde yazılmalı. artık oyun tekrar başlatıldığında karakter seçme bölümünde kaç kopya oluşturulmuşsa o kadar seçenek görülecek. bunların hepsi de aynı noktada: warrior ile ilk karşılaşma öncesinde. biri olmazsa diğerinde mutlaka istenilen kıymetli silaha ya da zırha artık neyse işte ona ulaşma şansı epey yüksek. warrior ile sıfırdan tekrar kapışmayı denemeden önce elde edilen şeyi saklamak için ise sanctuary'de bir claptrap kıyağı olan dolabı kullanmak yeterli.
bu yöntemin, (oyunun finalini gösterdiğini öncelikle belirtmek isterim) bir görüntülü anlatımı var; asıl konuya (07:20) itibariyle giriyor...
hem hile sevmiyorum diyorum hem de hile arayışlarına giriyorum bu arada! ancak bu tam bir hile sayılmaz bence, yani tamam hile demek işleri kolaylaştırmak demektir ancak bu sadece şansı çoğaltmak! üstelik kumar makinesinden sürekli kıymetli şeyler gelmesi için hile yapmak gibi de değil; yeni temiz bir başlangıç sadece. evet, öyle olsa gerek, hehe...



-daha önce de söylediğim gibi, borderlands diğer insanlarla beraber oynandığında daha fazla düşman ve yaratık çeşitliliği gösterdiğinden dolayı epeyce zorlaşan ve çok daha fazla keyif veren bir yapıya sahip. tamam daha zor, daha eğlenceli olsun ama başka insanlarla oynamak istemiyorum ya da oynama durumunda değilim diyebilir insan. işte bu tür dertleri çözmek için küçük bir yazılım var. "4-player difficulty tool" isimli bu nane ile yalnız başına oynadığın halde, iki, üç ya da dört kişiyle oynuyormuşçasına zorlaştırabiliyorsun oyunu. iki kişi neyse de dört kişi ayarına getirdiğinde gerçekten kaçacak delik arayabilirsin. dört kişinin yapacağını tek başına yaparım demek kolay elbette!
bu naneyi kullanmak oldukça basit: öncelikle oyuna normal bir şekilde giriş yapılıyor (yani haritaya karakter  ışınlanıyor çünkü oynamaya başlamadan çalışmıyor bu zımbırtı)  ve alt+tab ile masaüstüne dönülüyor. program başlatılıyor ve tarama (scan) yapılıyor. bu tarama işi çok kısa bir süre içinde tamamlandıktan sonra 2 ve 4 arası değer belirleniyor. oyuna döndüğünde artık daha zor bir dünyada bulunduğunu kısa süre içinde anlıyorsun.
bunca zorluğun karşılığında bulduğun şeyler de çeşitleniyor elbette ancak ben çok da büyük bir fark göremedim doğrusu.
bu arada bu programı sadece borderlands için kullan ve işin bitince mutlaka kapat. tabii eğer başka online oyunlar da oynuyorsan. çünkü bazı (team fortress 2 gibi) oyunların bu programdan dolayı seni hile yapmakla suçlaması ve cezalandırması mümkünmüş. bunun haricinde programın bir sıkıntısı yokmuş.

-sanctuary'de michael mamaril isimli karakter her karşılaşıldığında değerli bir şey veriyor. arada sırada, belirli yerlerde görülebilen bu karakterin ilginç ve üzüntü verebilecek bir öyküsü var. borderlands 2 yayınlanmadan çok daha önce, bir vatandaş gearbox'a ulaşıyor. çok büyük bir borderlands hayranı olan yakın arkadaşı michael john mamaril'in 22 yaşında kanser hastalığı sonucunda öldüğünü anlatıyor ve claptrap'ten, michael'ın anısını yaşatma adına bir konuşma istiyor. gearbox bu isteği gerçekleştiriyor ve bununla yetinmeyip michael'a borderlands 2'de bir npc olarak yer veriyor. michael ile, dr.zed'in, marcus'un ve moxxi'nin mekanlarında; meydandaki haber standının yanında; crazy earl'in kapısı civarında; crimson raider merkezinde (toplamda 10 farklı yerde) karşılaşabilirsin.

-oyunda üç beş tane "konuşan" silah var. bunların arasında "bane" isimli bir silah var ki, ondan daha fazla rahatsız edici, gıcık bir silah tasarımı ne film ne oyun dünyasına gelmiştir! aşağıdaki videoyu izleyince ne demek istediğim gayet net anlaşılacaktır. bu silah aslında oldukça güçlü ve etkili bir silah ancak bu artısına karşılık dediğim gibi rahatsız edicilikte en üst düzeyde. dört oyuncuda da bu silah olduğunu düşünüyorum da, tımarhaneye dönerdi sanırım ortalık. işte bu nedenle, bu silahı seçtiğinde hareket etme yeteneği epeyce bir düşürülmüş; yürümek istediğinde sürünüyor gibi oluyorsun.



-"vermivorous the invincible"
bu yaratığın ismini duymuştum ancak sıra daha ona gelmediği için (hehehe) henüz arayışa başlamamıştım. multiplayer oyun listesine bakarken, bu yaratığın ismini kullanıcı ismi yapmış bir arkadaş dikkatimi çekti ve onun oyununa dahil oldum.
varkid denilen iri sineklerle cebelleşiyordu. "aha sinek, öldür!" dürtüsüyle üç beşini öldürdüm ancak sonra farkettim ki bu arkadaş sinekleri öldürmüyordu. dur bakalım ne yapıyor dedim ve izlemeye başladım.
varkid isimli bu sinekler, tıpkı goliath gibi, level atlayan bir canlı. bunun için, bir balon gibi büyüyen, turuncu bir kozaya kapatıyor kendini kısa bir süre için. kozadan hem level atlamış, hem kat be kat büyümüş hem de en uç düzeyde şerefsizleşmiş bir halde çıkıyor. beş defa bu işi yapabilen varkid ise "vermivorous the invincible" namıyla devasa bir yaratık oluyor!
işte oyununa katıldığım arkadaş da, sinekleri bu nedenle öldürmüyormuş. onların level atlamasını istiyor ki devasa yaratık ile karşılaşabilsin. yaklaşık bir saat, olayı kavrayana kadar (tıpkı benim gibi) önüne çıkanı öldüren iki arkadaşın da eklenmesi ile toplamda dört kişi uğraştık durduk bu sineklerin level atlaması için. daha sonra araştırıp, uygulayıp öğrendiğim üzere, aslında tamamen rastlantısal gerçekleşen bu seviye atlama işi için "yakıcı silah kullanmak gerekiyor", "çok az canı kalana kadar ateş etmek gerekiyor", şu gerekiyor bu gerekiyor diye bir sürü şey denedik, düşündük ancak son seviyeyi, sineğin en devasa ve pislik halini bir türlü göremedik. benden pes deyip çıktım oyundan...
"vermivorous the invincible" ile ilgili ilk bilinmesi gereken şey, bu yaratığı yalnız başına oynayarak görme şansının çok düşük -hatta bazılarınca sıfır- olması. diğer önemli şey ise, bu yaratık, tüm oyunda karşına çıkan tüm düşmanlar arasında, öldürülmesi en zor olanı.
daha üçüncü level (badass) düzeyindeyken bile, fallout new vegas'ın en taşaklı cazador'u kadar sinir bozucu ve ölümcül olmayı başaran bu yaratığın dördüncü level (super badass) düzeyine ulaştıktan sonra karşısında sağ kalman çok zor. ki daha sonra iki level daha atlayacağı ve defalarca büyüyeceği de göz önüne alınacak olursa, "neden tek başına oynarken görülmüyor?" sorusu cevaplanmış olur.
aynı amaçla bir araya gelmiş sabırlı dört kişinin organize olması gerek ancak ben buna rağmen bu yaratığı derhal görmek ve kafa derisiyle kemerimi süslemek için işe koyuldum. defalarca denememe karşın en fazla "super badass" seviyesinde (ya da bir sonraki seviyede; tam hatırlamıyorum) kalıyorlardı ki o bile çok nadir gerçekleşiyordu. derken aklıma yukarıda bahsettiğim "4-player difficulty tool" nanesini kullanmak geldi. tek başına, zaten normalde ölümcül olan bu yaratıkları, neredeyse dört kat daha güçlenmiş olarak karşılamak olanaksız; tek yol vur kaç yapmak bunun için de, güvenli bir kaçış noktasına yakın olmak gerekiyor. bu durumda en uygun yer, "tundra express - farmhouse" noktası. o bölgeye ışınlanıp, tam da ışınlanılan bina içinden mücadele etmek.
"tundra express - farmhouse" için durum şöyle gelişiyor: bölgeye ışınlandıktan sonra binadan çıkıp, binanın önündeki alanda biraz koşup varkidler uyandırılıyor. 10 saniye içinde neredeyse hepsi "adult" seviyeye geçiyorlar. onlar badass seviyesine gelene kadar ortalıkta olmak gerekiyor. yine neredeyse hepsi badass oluyor ve artık işler kızışıyor. artık kulubeye girmek ve çok sıkıştırdıklarında merdiven boşluğuna (ya da belki başka bir güvenli noktaya) kaçmak iyi fikir! badass olanların iki ya da üç tanesi yaklaşık 30 saniye sonra "super badass" oluyor. bu arada onlardan sürekli saklanmamak gerekiyor, arada çıkıp ateş etmek, ilgilerinin azalmasını engellemek şart. yaklaşık 40 saniye sonra, super badass'lerin bir tanesi (belki iki tanesi ama üç değildir) "ultimate badass" oluyor. bu model varkidler genellikle uçuyorlar ve böcükten bombalar atıyorlar. yaklaşık iki dakika sonra ise, olacağı varsa o ultimate badass, supreme badass yani vermivorous oluyor. kısacası, ultimate badass'i gördüysen ve üç dört dakika geçmişse eğer üstüne, o dingil, vermivorous düzeyine erişmeyecek demektir. bundan sonra oyundan çıkıp yeniden başlayabilir ya da ortalıktaki tüm level atlamış ve artık level atlamayacak olan pislikleri temizleyip (ki bu epey zaman alıyor, bu esnada yeni varkidler ortaya çıkıyor) onlardan kalan ganimeti toplayabilirsin. örneğin -nadiren- adult varkid'den dönüşen chubby varkid, kıymetli (turuncu) şeyler bırakabiliyor. ayrıca, varkidlerle mücadele sırasında havadan ve yerden bir bandit saldırısı olduğunu, arada sırada yeni varkid sürülerinin de ortama eklendiğini söyleyebilirim.
ağa kendini gösterdikten sonra ise, tek başına mücadele etmek elbette çok ama çok zor hatta olanaksızla kol kola girmiş bir "zor"! zaten felaket sağlam (ölmek bilmiyor) ve kuvvetli olan üstelik ("4-player difficulty tool" kullanıldığı için) dört oyuncuya ayarlı olduğundan daha bir sağlam, daha bir kuvvetli olan bu yaratık, şüphesiz oyundan kaynaklanan bir hata yüzünden, içinde bulunduğun kulube ile bütünleşebiliyor. sana bir şey yapamıyor ancak sen ateş ettiğinde zarar görüyor. onu bu kusurdan yararlanarak öldürmede tek zorluk olabilecek şey, kurşun sayısı ve harcanan zaman. buna karşılık, böylesi karışık, her şeyin iç içe geçtiği bir yerde, canavarın ölmesinden sonra gelecek şeylerin tamamen erişilebilir olabileceğinden kuşkuluyum. ırmak gibi bir yerin üstünde öldürdüğüm bir düşmandan düşen ve bir an düşen şeyin rengini görüp "hop kıymetli lan bu!" dediğim şeyin, ırmağa düşer düşmez yok olması gibi! ya da warrior'un altında kalan, gördüğün ama alamadığın kıymetli şeyler gibi! oluyor bu tür şeyler...
yukarıda anlattığım tek kişilik yöntem bir yana, dört kişi beraber oynandığında çok heyecan ve keyif verici bir iş vermivorous çıkartmaca.
not: varkidler, caustic caverns ve tundra express bölgelerinde bulunuyor.









devamını göster

16 Şubat 2012

skyrim: müzik

skyrim için bir puan verecek olsam derhal 10 puan der geçerim. peki müzikleri oyundan çıkartsak? işte o zaman puanım 7 olur. işte o kadar etkili müzikleri var oyunun. jeremy soule oyuna çok önemli bir katkı sağlamış: bazı oyuncular diyor ya, "bazen oyunu bırakıp etrafı seyrediyorum" gibi şeyler, işte o esnada çalan müzik, manzarayı pek bir güzel tamamlıyor. oyunun müziklerinin bomba olacağı, oyun fragmanından belli olmuştu zaten; ben de daha oyunu oynamaya başlamadan müzikleri indirmiştim internetten. film ve oyun müzikleri düşkünü değilim sanırım çünkü çok çeşitli örnek dinlemedim. chris vrenna'nın alice için yaptığı müzikler, grim fandango'nun müziği, jesper kyd delisinin bazı işleri, kenji kawai'nin ghost in the shell besteleri ve işte bu kadar sanırım. bir de borderlands'in müzikleri var, bak onu da çok severim. son aylarda en sık dinlediğim albüm ise, anlaşılacağı gibi, skyrim müzikleri. madem bu kadar çok dinliyorum, seviyorum, üstelik bestecisinin imzası ile satıyorlar, neden orijinal almayım bu albümü dedim ve directsong sitesine yöneldim. benim için ayrıca heyecan verici oldu çünkü bir müzik albümü satın almak çok ama çok nadir yaptığım bir şey. neyse, site üzerinden satın aldım albümü (25 aralık 2011) ve beklemeye başladım. aslında uygun bir zaman değildi sanırım çünkü o dönem batı dünyasında tatile denk geliyor. dolayısıyla albümün elime ulaşması bir aydan fazla zaman aldı. paketten heyecanla çıkardım ve açıkcası ilk anda hayal kırıklığına uğradım. ne bileyim, kılıçtır, ejderhadır, insan şöyle ele ağır gelecek bir şey bekliyor sanırım. en azından daha sert malzemeden yapılmış bir dış yüzey, belki bir kutu? daha sonra abinin imzasını gördüm. artık nasıl bir kalem kullandıysa, altın yaldız mıdır nedir, emin olamadım; "baskı bu be!" dedim ikinci bir hayal kırıklığıyla. tam bu sırada beni izleyen ördek, "aldığın şey müzik sen nelere takılıyorsun!" diye eleştiri getirdi. yahu ben müziği dinliyorum zaten, 320kbps mp3, cd'ye yakın kalite işte! sadece müzik değil derdim yani; ellemeliyim, koklamalıyım! derhal google'a bağlandım ve kısa bir araştırma yaptım. albümü alıp, tıpkı benim yaptığım gibi görgüsüzce sitelerinde, facebook sayfalarında bundan bahseden insanların çektikleri fotoları inceledim ve imzaların farklı farklı olduklarını sevinçle fark ettim. tüm bunlar yaklaşık 15 gün önce falan oldu; on gündür de diğer albümlerin yanında yatıyor cd. işte hayat böyle küçük mutluluklarla hamhomşurulop oluyor, ondan sonra hep aynı. üzgünüm ama müziği mp3 formatında dinlemeye çok alışmışım. her neyse, azıcık da albümden bahsedeyim: albüm tıpkı oyun gibi dolu dolu: tam dört cd! ilk üçü standart yapıda; dördüncüsü, 42 dakikalık tek bir parçadan ibaret. "skyrim atmospheres" isimli bu parça, oyunda genellikle gece havasını destekleyen, adıyla kendini tanımlayan bir eser. uyumadan önce başlatılırsa, insanın enteresan düşler görmesine neden olabilir! albümün geneli senfonik, bazılarında çok etkili vokal kullanımları var. birkaç tane de "skyrim yöresinden" diyebileceğim, akustik ama senfonik olmayan parça var. benzer temalar sıklıkla tekrarlanmıyor, her parçanın üzerine düşülmüş. son yılların en güzel oyununun müzikleri de son yılların en güzellerinden kısacası. ayrıca: -skyrim : modlar, uygulamalar, videolar -skyrim: görüntüler

devamını göster

15 Şubat 2012

dear esther

dear esther, enteresan bir oyun. daha önce (2008 yılında) bir source engine (ya da half life 2) modu olarak, ücretsiz yayınlanmış; bu sene ise tamamen geliştirilerek satışa sunuldu. dear esther'e oyun demek zor çünkü bu yapımda sana düşen tek şey yürümek. eşya toplamak, bir şeylerle mücadele etmek, puan kazanmak gibi şeyler yok. gizemli bir ada, mağara dipleri ve atmosferi besleyen güzel bir müzik. sakinlik diz boyu. ilk etapta bana korku/gerilim öyküsü gibi gelmişti ama hayır, gizemli ve hüzünlü... geçmiş yıllarda buralarda bir yerde üzerine bıtbıtlandığım "the graveyard" ve "the endless forest" "oyunları" gibi; bana onları çağrıştırdı açıkcası. peki neler oluyor bu yapımda? şöyle ki; oyun boyunca bir adada dolaşıyorsun, öyle tamamen serbest bir dolaşma değil; bir koridorda ilerlemek gibi de değil. bazen yollar çatallanıyor ve yapımcıların iddiasına göre oyuncunun gittiği yola göre öykü detaylanıyor ve böylece 2 saat kadar süren bu deneyimi tekrarlamak istediğinde, tamamen aynı şeylerle karşılaşmış olmuyorsun. karşılaşma dediğim de, mektup parçaları sadece: belirli noktalardan geçerken anlatıcının okuduğu, esther'e yazılmış mektupları dinliyorsun ki zaten öykü de, işte bu mektuplarla ortaya çıkıyor. dear esther, (oyun süresi bakımından da) film izlemek gibi, ya da bir filmin içinde dolaşmak gibi. dear-esther.com dear esther soundtrack

devamını göster

31 Ocak 2012

skyrim: görüntüler

the elder scrolls V: skyrim oyunu görsel açıdan muhteşem. oyunu bir yana bırakıp çevreyi hayranlıkla izlediğim çok oldu. işte genellikle o anlarda ekran görüntüleri almaya başladım. oyun ilerledikçe, farklı farklı mekan ve iklimlerle karşılaştıkça, ekran görüntüsü alma işini daha ciddiye almaya başladım. burası çok güzelmiş yahu dediğim yerde oyunu kaydedip, oyundan çıkıp, çözünürlüğü maksimuma getirip (çünkü -bir dolu mod da yüklü olduğundan- bilgisayar zorlanıyor, düşük çözünürlükle oynayabiliyorum) tekrar o yere gelip görüntüler alıyordum. daha sonra kodları kullanmayı keşfettim. "tfc 1" (tırnaksız) kodu ilaç gibi geldi. bu kod ile oyunu durdurup, kamerayı her yöne, serbestçe taşıyabiliyorsun. (tabii belirli bir alan içinde net, daha sonra nesnelerin görüntüleri bozulmaya başlıyor.) bir turist gibi, "a burası ne güzelmiş!" deyip görüntü alma işi zamanla, aksiyon olduğunda da görüntü alma isteğiyle çeşitlendi. ancak aksiyon olduğunda işler zorlaştı da. bir yandan da oyun zevkini baltalamak istemediğimden, örneğin mağaraya girmeden hemen önce oyunu kaydedip, mağarada işim bittikten sonra mağara başlangıcındaki kayıt noktasına dönüp tekrar başlıyordum. nerede ne ile karşılaşacağımı bildiğim için pislik çıkar çıkmaz kameraları çıkarıyordum! kullandığım kodun bir olumsuz yönü var: kendi karakterini göremiyorsun. yanımda her zaman bir yoldaş olduğundan ve sanguine rose yanımda olmadan yola çıkmadığımdan, görüntülerde genellikle yoldaşlar ve boynuzlu kızıl savaşçı yer aldı. not 1: kodları dikkatli kullanmak gerekiyor. örneğin kod aktif haldeyken daha önceki bir kayıt noktasına dönüldüğünde, oyun saçmalamaya başlıyor. not 2: tüm görseller 1920x1080 ölçülerinde. bu sayfadakilerle beraber toplam 50 ekran görüntüsünü mediafire veya minus üzerinden indirebilirsin. not 3: açılan blogger resim izleme nanesini F11 ile tam ekran kullanmanı tavsiye ederim. güncelleme: (270212) bilgisayarı yeniledikten sonra kaydettiğim videolardan sevdiklerimi bu başlık altına ekleyeceğim. ayrıca: skyrim : modlar, uygulamalar, videolar

devamını göster

23 Ocak 2012

skyrim : modlar, uygulamalar, videolar

tanıtım filmlerini izlemeyi severim. ama dönüp dönüp de izlemem. iki tanıtım filmi dışında. ilki, a serious man filminin tanıtım filmi. filmi beğenmedim pek ama fragman müthiş! diğeri ise, the elder scroll's V: skyrim. amcanın sesi, ejder haykırışı, görüntüler falan filan ama en önemlisi müzik sanırım. skyrim son yıllarda oynadığım en güzel oyunlarından biri. multiplayer oyunları bir yana bırakırsam, en uzun soluklu oyun oldu, oluyor. 150 saati geçti oyun süresi ve daha yapılacak çok şey var. bu türden oyunlarda oyun süresi, oyuncunun eğilimlerine, azmetmeye ve kastetmeye göre değişir. çok istendiğinde bu oyunu (ana görevini) 2 saat 16 dakikada bitirmek de olanaklı hani. rekor denemeleri bir yana; esen rüzgarın, düşen yaprağın, ayağına takılan taşın bile senden bir şeyler istediği bir dünyayı ayaklarının altına seren skyrim, hele bir de gezmeyi, dolaşmayı çekici buluyorsan, çok ama çok uzun soluklu bir oyun aslında. dediğim gibi, oyuncunun haz alma kriterleri oyun süresini ama ayrıca bir çok şeyi de belirliyor, değiştiriyor. bir savaşçı bir mağaraya dalar ve fırtına gibi esebilir ama bir hırsız daha kapıdan girer girmez gölgelere atar kendini. doğal olarak oyun tarzı ve oyun süresi de buna bağlı olarak değişecektir. bu oyunun artılarından biri de, kullanıcıların oluşturdukları modlar ile kişiselleştirilebilmesi, geliştirilebilmesi. zaten benim derdim de oyun şöyle böyle demekten çok, skyrim için ve skyrim adına yapılmış şeyleri bir araya getirmek... modlar: görüntü kalitesini ya da ara yüzleri değiştiren modlar bir yana, oyunun yapısını etkileyen modlara, oyunu bir süre "kendi şartlarında" oynamadan, fazla bulaşmamak gerektiğini düşünüyorum. daedric oklar var örneğin, en öldürücü ok ve zor bulunuyor; benim bildiğim tek bir dükkan var satışı yapılan (orada da her zaman olmuyor, olduğunda da az sayıda oluyor), nadiren de cesetlerden vs bulunabiliyor. ama istersen, o okları yapmanı sağlayacak modu yükleyebiliyorsun. ama bunu yaptığında, aslında oyunu kolaylaştırmış hatta bence ucuzlatmış oluyorsun. mod dünyasına ilk adımı atmak için, skyrim nexus isimli siteye üye olmak gerekiyor. ayrıca, nexus mod manager'ı bilgisayara kurmak işleri (genellikle) epey bir kolaylaştırıyor. sonrasında skyrim nexus'a dalıp, yüzlerce mod arasından istediklerini kuruyorsun. elbette denemediğim çok daha güzel modlar vardır; ben sadece kullandığım, beğendiğim modları listeledim: yaddas realistic ENB config: bu mod ile ışık ayarları değiştiriliyor dolayısıyla renkler ve gölgeler epey bir değişiyor. bir dolu mod denedikten sonra bu kaldı. mod sayfasındaki örnek resimler daha net fikir verecektir. mod manager ile doğrudan uygulanamıyor o yüzden yükleme bilgilerini okumalı. (yaddas realistic ENB config) skyrim flora overhaul: otlar, çiçekler, yapraklar bu mod ile çok daha gerçekçi ve net görünüyor. bilgisayar sistemine göre versiyonları var. nexus download manager ile doğrudan indiriliyor ve kurulabiliyor. flora (skyrim flora overhaul) lush trees: yukarıdaki mod ile beraber doğal hayatı güzelleştirme adına dev adımlar atılmasını sağlayan bir mod bu. ağaçlar daha sağlıklı, bol yapraklı ve gürbüz görünüyor. nexus download manager ile kolaylıkla indirilip kurulabiliyor. RWT realistic water textures: deniz, göl, akarsu yüzeylerini ve su altı görünümünü güzelleştiren bu modun, bilgisayar kapasitesine yönelik üç ayrı versiyonu var. nexus download manager ile indirilip kurulabiliyor ancak yine de açıklamaları ve uyarıları okumakta fayda var. yükleme esnasında kendi ayar penceresi açılıyor ve isteğe göre ince ayar yapılabiliyor. improved NPC clothing: bu mod ile ahalinin kıyafetleri çok daha güzel, detaylı görünüyor. buna benzer küçük değişiklikler yapan modlar önemsiz gibi görünebilir. ama unutulmamalıdır ki, küçük ayrıntılar hayatı güzelleştirir derler. şiir bile yazarlar. işte bu anlamlı mod, nexus download manager ile uyumlu mu uyumlu. ysolda improved npc (improved NPC clothing) skyrim HD: buna mod değil de patch demek gerek sanırım. sıkıştırılmış dosya açıldığında toplam dosya boyutu 1.29 gb ediyor. mod yapımcıları da uyarmış zaten, bilgisayarı kasabilir, loading sürelerini uzatabilir diyorlar. nexus download manager ile indirilip kurulabilen (yine de açıklamalara bakmakta fayda var) bu dev modun 700 mb ve 230 mb boyutlarında iki ayrı versiyonu var. skyrim hd a quality world map - with roads: skyrim haritasını güzelleştiriyor bu. ana yolları ve tüm yolları belirginleştiren iki versiyonu var. immersive HUD - iHUD: gezip dolaşmayı çok seven biri için şahane bir mod. hedef imlecini, yön bilgisini vs ekrandaki ıvır zıvırları (isteğe göre) tamamen kaldırabiliyorsun. tabii gerektiğinde görünür oluyorlar; nexus download manager ile kurulurken kendi ayar penceresinden neyin ne zaman görüneceğini seçebiliyorsun. skyboost: görüntüyü daha akıcı hale getiriyor. bu kadar mod kurduktan sonra bilgisayara doping yapmak gerekebilir tabii. tanıtım yazısında epey bir hızlanmadan bahsediliyor. bir öncesi sonrası karşılaştırması yapmadım ama bana da gözle görülür bir hızlanmaya neden oluyormuş gibi geldi. XCE - xenius character enhancement: skyrim'e "eli ayağı düzgün" karakterler yakışır motivasyonuyla hazırlamışlar bunu. el, ayak neyse de, yüz dokularındaki güzelleştirme, oyunu da güzelleştiriyor. xce xenius steam workshop: mod muhabbeti için alternatif kaynak. yine kullanıcıların ürettikleri şeyler ancak bethesda, creation kit ile bu çalışmalara doğrudan destek veriyor. hatta steam workshop yayına girer girmez ücretsiz dlc olarak dağıttığı "high resolution texture pack" ile önden buyuruyor, ağabeylik yapıyor. stones of barenziah quest markers: 24 adet barenziah taşının nerede bulunduğunu harita üzerinde gösteriyor bu mod. "bilmem neyi bul getir" tarzı görevlere ait şeylerin nerede bulunacağı haritada belirtilip, bu taşların belirtilmemesi saçma geliyordu bana. harita çok karışık görünmesin diye mi, oyuncu her yeri dolaşsın, girmediği delik kalmasın diye mi, ne amaçla öyle bir karar verdiler acaba? neyse, işte bu mod ile sorun çözülüyor. (ayrıca: skyrim nexus versiyonu) ******** uygulamalar, güzellikler, tuhaf şeyler: dovahkiin gutenberg : skyrim evreninde bulunan onlarca kitabı bir araya getirmek güzel fikir. yeni güncellemeyle beraber kitap sayısı artmış ve daha önce resimsiz olan kitaplar resimlendirilmiş. mobi veya epub formatlarıyla tüm skyrim külliyatı, siteden indirilebilir. potionapp.com: büyü işleriyle çok ilgilenmesem de, sadece satıp para kazanabilmek için bile iksir hazırlamanın üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum. bu sitedeki uygulama ile hangi nane ile hangi iksirler yapılabilir konusunda bilgi edinilebiliyor. bir de skyrim alchemist guide isimli iphone uygulaması var. büyücülük seviyesine ve seviye yükselten şeylere (yüzük, kolye, elbise vs) bağlı olarak hazırlanan iksirler hem güçlü hem de değerli olabiliyor. bak misal, "bear claws + giant's toe + hanging moss" karışımıyla elde edilen iksirin "taban fiyatı" 869 altın. dediğim gibi, büyücülük seviyesi yükseldikçe, iksirin değeri de yükseliyor ve sen bunu 1500, 2000 altına satabiliyorsun. en değerli iksirlerin hepsinde illa ki "giant's toe" kullanılıyor; bunu da arada belirteyim... hesap makinesinde skyrim: texas instruments ti-84 marka ve modelli hesap makineleri için geliştirilmiş (peh peh!) bir skyrim versiyonu. tabii gelişmiş bir model bu, ne yazık ki(!) standart hesap makinelerinde skyrim oynamak olanaksız. sonuçta muhteşem grafikleri ve devasa oyun tecrübesini karşılaması gerek aletin. en fazla tersten leblebi yazılabilecek bir hesap makinen varsa, üzgünüm. skyrim monopoly: sonuçta sadece bir tasarım ama hiç de fena olmamış. ***** videolar: the dragonborn comes : görmeyen kalmamıştır ama eklememek olmaz. malukah iyi bir insana benziyor ve yaptığı sağlam cover ile epeyce ünlü oldu hatta nexus modları arasında bile kendine yer edindi. (bard music replacement by malukah). bu arada aklıma geldi, o hanlarda, kimse bir şey çalmasa bile müzik duyuluyor. masalardan, sandalyelerden mi geliyor o müzik, tahta duvarlardan mı fışkırıyor? ( konu dağıldı ama, "age of aggression" parçası da pek güzel ) skyrim meets metal: izlediğim metal versiyonlar arasında en beğendiğim bu arkadaşın performansı oldu. yer yer coşsa da (sololarda) müziğin özüne sadık kalmış; göze, kulağa batmıyor. fıstık gibi de çalıyor. hatta biri "fus gui tar!" diye yorumlamış, çok da iyi demiş... fus ro dah!!!: youtube üzerinde binlerce "fus ro dah!" parodisi var tahmin edilebileceği gibi. milyonlarca da dizime ok yedim geyiği internetlerde dolaşımda. (ve fakat: kill the meme) bu video epey isabetli olmuş. denk gelirse başka bir fusrodah musrodah videosu izleme. zamanına yazık. macho dragon mod: aslında bu bir mod. ciddiye alınacak bir tarafı olmadığı için ve sinir bozucu da olsa komik olduğundan, videolar başlıklı enfes bölüme dahil ettim. bu modu yükleyebilmem için oyunu 1000 saat falan oynamış olmam gerek sanırım, artık oyunun boku çıkmış olmalı sanırım, bir şişe votka içmiş olmam gerek sanırım ya da öyle bir şeyler. evet komik, ama, neden yahu? (bir de "little pony" var! ) nord mead: miracle of sound ( ya da gavin dunne) pek hoş bir video hazırlamış. yaptığı parça da güzel, oyun müziklerinden değil, kendine has bir müzik yapmış. videonun finali ise bomba olmuş. yine bu arkadaşın, sovngarde song parçası da sağlam. şimdilik bu kadar, arada sırada güncellerim bu sayfayı... ayrıca bak: skyrim: görüntüler

devamını göster