16 Şubat 2008

zamanda yolculuk (mim)

hasancebi.blogspot.com ile başlayan mim dalgası, deli profesör'ün pasıyla bana ulaştı. back to the future ve atlas deneyi "zamanda yolculuk etme olanağın olsaydı, iki seçeneğin ne olurdu?" araştırmasında çağrışımsal referanslar olmuş. bu konuda düşünmeyen insan yoktur her halde? en basitinden, pişmanlıklar ya da özlemler bile yeterli küçük bir yolculuğa çıkma isteği uyandırmak için.
zamanda yolculuk pek gerçekleşecekmiş /gerçekleşmiş /gerçekleşiyor gibi gelmiyor bana. çünkü zaman, bir mekandaki (yerdeki?) yer değiştirmeyi (hareketi) algılayabilmemiz, değerlendirebilmemiz için bir kategori (bir kavram) sadece; "zamanda" yer değiştirmeyi hareketi anlayabilmek, anlamlandırabilmek ya da "hesaplayabilmek" için bir "üst zaman"kavramına mı ihtiyaç duyulacak acaba? yoksa kuantum dedikleri şey bu anda mı telefonla canlı yayına katılıyor?
fizikten matematikten anlamıyorum, ama anlasaydım sana çat diye formüllerle gösterirdim böyle bir şeyi.
belki de matematikten fizikten anlasaydım yukardaki düşüncenin çok saçma olduğunu da bilirdim?
her neyse, sonuçta oldukça uzun zamandır insanların kafasını meşgul eden bir sorunun (geçmiş günlere dönmek mümkün mü?) çözümünü verebileceğimi düşünmüyorum zaten; daha neler...
biraz insan olup konuya (mime) dönmeliyim sanırım. öncelikle bana bu fırsatı verenlere teşekkür etmek isterdim; yani zamanda yolculuk yapmama olanak sağlayanlara... akabinde, kafasına küçük bir kamera bağlanmış bir şampanzeyi (ismi charlie olmalı) oldukça eski bir zamana göndermelerini ve geri getirmelerini isterdim. elbette bazı şeyleri biraz olsun sağlama almak isterim; hayatımın kalanını nazi almanyasında geçirmek istemem...
madem her şey kontrol altında, ilk olarak normandiya çıkarmasını (elbette güvenli bir yerden) izlemek amacıyla, 6 haziran 1944 gününe, omaha sahiline gitmek isterdim. bir katlanabilir sandalye, dürbün, bir şişe votka ve bolca sigarayla beraber tabii...
bu ısınma turundan sonra, aristoteles'in gençlik günlerine göndermelerini isterdim beni. muhtemelen planımı uygulayacak kadar yunanca öğrenip ve elbette bir şişe votka ve bir dolu sigara ile... genç aristoteles'in yanına bir şekilde sızıp, "hayatta iki şey vardır; et ilen ekmek, eti ete dürtmek" gibi, "ko' götüne gitsin, sana dert mi?" gibi, oldukça yüzeysel, yüzeysel ne demek hatta sürüngen tavırlarla onu yoldan çıkarırdım. böylece, bana tembihledikleri, "hiç bir olaya ve kişiye müdehale etme, evrende kırılma mırılma" uyarılarına kulak asmamamın cezasını da antik yunan'da balıkçılık öğrenmeye çalışırken çektiğim ızdırapla yaşardım...

bir de neredeyse bir yıl önceki bir yazıyı buraya aynen alıntılıyorum:

ben, zaman makinesi araştırma ve geliştirme ünitesinde asistan olarak çalışıyordum. yüzyılı aşkın bir zamandır bu aletin icadıyla alakalı teoriler, araştırmalar yapılmıştı ve biz gelinebilecek son noktaya geldiğimize inanıyorduk. zamanda yolculuk konusunda geleceğe değil geçmişe yönelik amaçlarımız vardı. hocamız, profesör, geleceğe zaten hali hazırda yaklaştığımıza, ama gittikçe uzaklaştığımız geçmişimize dönmenin çok daha başka bir şey olduğuna inanıyordu ve her şey buna göre yapılıyordu.
o gün bilimsel araştırma tarihi için de önemli bir gündü bence; zaman makinesini denediğimiz gün! şu anda bana komik gelen şeyler var ama inanın o sıralar hepimiz saçlarımızı yoluyorduk çünkü makina tüm fonksiyonlarıyla doğru çalışıyordu; tüm hesaplamaların sonucu zamanda geriye gittiğimizi gösteriyordu ancak yerimizden kımıldamamış buluyorduk kendimizi… bilim tarihi ince düşünen zeki insanlarla doludur ancak bu insanlar bazen önlerindeki kocaman bir fili bile göremeyecek kadar kendilerini işlerine kaptırmış olabilirler… evet, geçmişe gitmeyi başarmıştık hatta başardığımızı fark edene kadar on dört kere tekrarlamıştık bu yolculuğu!
çok garip bir durumdu; size şöyle açıklamaya çalışayım: zaman makinemiz sadece yedi dakika öncesine götürüyordu bizi. bununla beraber, tekrar çalışması, her şey yolunda giderse dört dakikayı alıyordu… kısacası zamanda sadece birkaç dakika öncesine yolculuk yapabiliyorduk ve örneğin aristoteles'in kafasına bir taş atabilmek için yüzyıllarca uğraşmamız gerekecekti! sanırım bir arkadaşımız buna benzer yolculukların süresiyle alakalı bazı hesaplamalar yapmıştı da… ancak hiçbir detay hatırlamıyorum… sadece yüzyıllardan bahsediliyordu!
hatırladığım bir şey var ama; o da profesörün araştırmalarımızı sona erdirmeden önce söylediği şu laf: "bunca denemeden sonra hala yerimize sayıyorsak ya insanlık zamanda çok gerilere gitmeyi asla başaramayacak ya da bize yardım etmeyecek kadar dangalaklar"

pas: bence de , tekme tokat ve trofolo

1 yorum:

  1. ben hiç düşünmedim bakalım benden ne fikirler çıkacak...

    YanıtlaSil