31 Ocak 2009

batının doğusu

takip ettiğim, çoğunlukla çok etkileyici çalışmalar sunan, ama sadece görselliğiyle yetinmek zorunda kaldığım (dil problemi) bloglardan, pasa la vida'da hemen aşağıda göreceğin yılan oynatan çocuğu izleyenlerin bulunduğu resmi (ismi: yılan oynatıcı) görünce çok sevindim. yıllar önce kim bilir nereden kesip sakladığım bir resimdir bu. (kes-yapıştır'ın ilk hali!) daha geçen günlerde sağı solu kurcalarken karşılaştım bu resimle ve "yuh 2009'dayız, beş dak'kada bulurum ben bunu google'dan" diye gaza geldim. ama tamamen yetersiz bilgiyle, tahmini google aramaları yapmak zorunda kaldım ve kısa sürede sıkılıp, bir sonuç elde edemedim. çocukluğun boyunca yaşadığın apartmana on beş yıl sonra ilk defa gidip, asansör'ün "imdat" düğmesi gibi salakça bir ayrıntıya dumur olmak gibi bir his verdi bana dolayısıyla bu karşılaşma.

devamını göster

25 Ocak 2009

wall-e

6 dalda oscar adaylığı bulunan (orijinal senaryo, animasyon*, ses miksajı*, ses kurgusu*, en iyi şarkı ve soundtrack dallarında) wall-e'nin dvd versiyonu ülkemizde yayınlandı. iki diskli "özel versiyon" gerçekten de şahane hazırlanmış. isminin "vol-i" olması gözüme batsa da sekiz üzerinden sekiz veriyorum! 

 yapımcısı jim morris'in dediğine bakılırsa wall-e'de yaklaşık 1500 çekim var. eğer tek bir yetenekli sanatçı wall-e'deki tüm çekimleri yalnız başına yapmaya kalksa bu 442 yılını alırmış! biraz saçma ama etkileyici bu bilgi film üzerine ne kadar çok çalışıldığını ispatlamak için veriliyor olasılıkla... 

 genellikle filmleri izler geçeriz, aklımızda bazı diyaloglar ya da konu ya da görsel şeyler kalır. yamulmuyor ve uydurmuyorsam, jim morrison'un sinema ile ilgili "bir kare bir öncekini öldürür" gibi bir lafı vardı. gerçekten de aslında bir illüzyon hepsi. animasyonlar söz konusu olduğunda daha da belli olan bir gerçek var: ard arda gelen resimlerin / fotoğrafların üzerine eklenen ses kayıtlarından ibaret sinema. genellikle görüntüler akılda kalıyor ama "ses" de göz ardı edilmemesi gereken bir şey. işte bu yüzden gerçekten "film izlemek" isteyenler "seslendirme" denilen şeyden hiç hoşlanmıyorlar; "kendi dilime çevrilmiş halini izlemek varken alt yazı kovalamaya ne gerek var?" diyen insanları kıçımsıyorlar. ben de öyle yapıyorum doğrusu. 

filmin ilk diskinde, "animasyon ses tasarımı: ses ile bir dünya yaratmak" isimli bölümü, evet neredeyse ağzım açık bir halde izledim. star wars ve indiana jones dahil olmak üzere bir sürü filmin ses tasarımcısı ben burtt ile (ve eski disney çizgi filmlerinin ses tasarımcısılarıyla) yapılan söyleşiler, efekt ve karakter seslendirmesi için yaptıkları aletler, kullandıkları teknikler inanılmaz. robotların ve aslında her şeyin seslerini çok sevmiştim ama üzerine düşünmemiştim filmi izlerken. düşünsem de, bir tuşa basıyorlardır al sana lazer sesi, al sana rüzgar sesi, patlama sesi falan diye olurdu bu olasılıkla. kullanılan seslerin kaynağının tamamen mekanik şeyler (çok garip şeyler!) olduğunu ve mikrofonla kaydedilip üzerinde çalışıldığını görünce çok şaşırdım doğrusu...

wall-e dvd 2 

yönetmen andrew stanton'un sunum ve açıklamalarıyla izlenmesi gereken çıkarılmış sahneler ve filmi bir kere de yine yönetmenin yorumlarıyla izlemek de çok keyifli. yönetmenin "kayıp balık nemo" ile oscar ödülü aldığı yıl, nemo'nun "oscar rakibi" olan bir fransız şaheseri les triplettes de belleville isimli "diyaloğu yok denecek kadar az" çizgi film ile wall-e arasında bir bağlantı var: andrew stanton bu filmi çok sevmiş ve belli ki oldukça da etkilenmiş. wall-e'nin başlangıcında, bin dokuz yüz otuzların bir müziğini kullanmak istemiş; binlerce yıl sonrasını anlatan bir hikayeye çok farklı zamanlardan bir müzik eklemekle hoş bir karşıtlık yaratmak istiyormuş** ama "belleville üçüzleri" ile çok benzeşir diye düşündüğünden vaz geçmiş. bunun gibi, bir dolu ilginç ve keyifli şey anlatıyor yönetmen film boyunca.

 yine ilk diskte, ses ve alt yazıları ayarlama kısmında, "ev sinemanızı zenginleştirin" başlıklı uygulamadan sonra bir kez daha "işin içinde pixar olunca her türlü detay ve kalite ile karşılaşıyorsun" diye düşündüm. 

  wall-e dvd 1 

  presto ve "burn-e" kısa animasyonlarının da bulunduğu ekstralarda "ilk bakış" bölümündeki fragmanlar arasında, pixar'ın bir sonraki filmi up'ın fargmanı da bulunuyor. 

 ikinci disk, "ikinci disk de olsun" diye yapılmış bir şey değil. "bir pixar masalı" isimli yaklaşık bir buçuk saatlik belgesel ilk göze çarpan şey. daha önce kısa filmler kolleksiyonunda kısa filmlerin belgeselini sunmuşlardı bu sefer pixar'ın ve dolayısıyla filmlerin belgeselini yayınlıyorlar. 

"insanlar" ve "robotlar" ana başlıkları altında oldukça doyurucu onlarca materyal bulunuyor ikinci diskte. filmin yapım aşamalarıyla ilgili belgeseller oldukça detaylı. filmdeki "deli" şirket-hükümet bnl (buy n large) reklam filmleri de çok hoşuma gitti doğrusu. "wall-e'nin malzemeleri ve hazineleri" isimli yaklaşık beş dakikalık bölüm oldukça komik. daha önce yer verdiğim "elektrikli süpürge" videosu, bu bölümün bir parçası. "hula hoop" denilen naneyle didişmesi favorim (alttaki video) (youtube) (evet) (e yuh hala izleyemiyor musun youtube videolarını?)

wall-e dvd 3 

 her özelliğiyle türkçe uyumlu (film ve çocuklara yönelik oyun bölümleri seslendirilmiş, kalan her şey türkçe alt yazılı) muhteşem bir dvd hazırlamışlar. film zaten muhteşem ve kesinlikle bu dvd ile epeyce uzun süreli keyifli bir zaman geçireceksin.
yazının bu noktasına geldiğimde karar değiştirdim: dokuz üzerinden dokuz veriyorum!

wall-e-poster1wall-e-poster2wall-e-poster4 wall-e-poster3


 
*üç oscar alacak gibi geliyor bana. 
**aklıma "bioshock" ve "fallout 3" isimli bilgisayar oyunları geliyor...

23 Ocak 2009

the simpsons

simpsonssimpsonlar için, yirminci yıl şerefine poster yarışması düzenleniyor. düzenleniyor ama sadece amerika'da yaşayanlar için. basit bir enlem - boylam uyuşmazlığı yüzünden katılamayacağım bu yarışmaya, hay aksi...

hemen yanda gördüğün poster ile yarışmada derece alamayacağım* kesinleştiğine göre "bana ne ki bundan?" kısmına geçeyim...

ilk paragrafta, "düzenleniyor" kelimesi ile bağlantısını kurduğum, yarışma şartları ve katılım zıttırıvıttırılarının bulunduğu sitede simpsonları seven bir insan için oldukça bol malzeme bulunuyor. "download" kısmından erişilebilinen bu malzemeler arasında ana ve yan karakterlerin onlarca "pırıl pırıl" görseli bulunuyor. benim hoşuma "mekanlar" kısmı gitti; "madem hoşuma gitti şunları alt alta dizeyim" dedim. dediğimi de yaptım hani; hemen aşağıda simpsonların boş mekanları var...

karakterler olmadan ilginç görünüyorlar sanki...

devamını göster

18 Ocak 2009

hop!

manyak mıdır nedir; bulduğu ilk fırsatta kendini aşağı bırakıyor! daha bebeyken atmaya başladı kendini, gözünü kestirdiği yüksekliklerden ve evet yahu, akıllı da, öyle düşüp de gebermiyor da, lök diye konuyor sanki; tek bir çizik bile yok! her seferinde biraz daha uzmanı oluyor düşmenin, düşüp de ölmemenin! bana kalırsa insanın sürekli ayakları yere basmalı; normali o değil mi?

yaklaşık on sene önceydi, uyandı her zamankine benzer bir sabah, aynanın karşısına geçti, yüzünü yıkayacak, dişlerini fırçalayacak… çok alçaktan bir uçak mı geçti, ne oldu bilmiyorum ama bir sarsıntıyla çıktım içinden. sağduyusuz kaldı böylece. meğerse benim bir kişiliğim, benliğim varmış! pırt diye var oldum; ondan bir parça olduğumu bilerek ama artık ondan ayrı olduğumun da farkında olarak.

o devam etti ama, yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı, hiç hissetmedi o an kendinden bir şeyin bağımsızlığını kazandığını ve bağımsızlığını kazanır kazanmaz kendisini terk ettiğini! “evet, aynen böyle olur işte; seninle sonsuza kadar beraber olacak değilim” dedim kendimi biraz inceledikten ve her şeyimi çok beğendikten sonra.

devamını göster

13 Ocak 2009

ya yo gakk !!!

rocker "çok huzursuz görünüyorsun?"
"gerçekten mi? neden böyleyim ben? ben mal mıyım yoksa?"
"evet huzursuz görünüyorsun neden acaba?"
"biraz önce hard rock dinledim ondan olmasın?"
"hard rock mı dinledin? ne dinledin peki?"
"hard rock işte?"
"tamam da, kimi dinledin; hard rock diye bir müzik grubu mu var?"
"yok ben hard rock dinledim.. huzursuz oldum"
"yani sekiz yüz çeşit grubun seksen çeşit şarkısının hepsini birden mi dinledin? ne demek ulan hard rock dinlemek?"
"bilmiyorum... ben malım galiba; öyle görünüyor..."
"kimsin ulan sen?"
"ben otuz bir kişiyim; yirmi bir ile otuz üç yaş arası değerlere sahibim..."
"seni topladılar yani?"
"evet.. ney'in stres ve anksiyete (endişe bozuklukları) hastalarının tedavisine yardımcı olabileceğini göstermek amacıyla bilimsel araştırma yapmak için..."
"neye göre seçtiler seni?"
"bilmiyorum.. önemi de yokmuş zaten..."
"nasıl önemli olmaz yahu? taşın taşa sürtünmesinden çıkan sesten huzur bulan insanlar var bu gezegende! ki bazen çok da büyülü sesler çıkar gerçekten de taşlardan... bildiğin taşlardan..."
"öyleymiş..."
"ne öyleymiş?"
"önemi yokmuş deneklerin kişilik özelliklerinin. sanırım gezegenimizde otuz bir çeşit ve yaşları yirmi bir ile otuz üç arası değişen insanlar var sadece... gerisini bana yani bize uyarlayabilirsin; ya da bizi onlara artık nasıl oluyorsa..."
"olur mu öyle şey yahu?"
"onların kullanmaktan hoşlandıkları bilim anlayışı bu... söylemek istediğin bir cümle vardır ve bunu deney meney bir şekilde süsleyerek, bir temeli varmış gibi söyleyebilirsin..."

devamını göster

10 Ocak 2009

quino 2

mundo 

daha önce de hayranlığımı belirttiğim quino'nun biraz daha karikatürünü bulacaksın aşağıda. küçük ve karma karışık gibi görünüyorlar ama üzerlerine tıklarsan kocaman açılacaklar; öyle ayarladım... 

Sí... cariño Sí... cariño
potentes, prepotentes e impotentes  potentes, prepotentes e impotentes
potentes, prepotentes e impotentes
potentes, prepotentes e impotentes
gente en su sitio
gente en su sitio 
  gente en su sitio 

  mundo si, carino 


(karikatürlerin dosya isimleri, alındıkları albümü belirtir. albüm görselleri amazon.com'a gönderir ) 

08 Ocak 2009

kaçamak

yakınlarda bir istasyon olmadığı halde trenin durması yolcularla beraber kondüktörleri de şaşırttı; ama onlar yolcular gibi pencerelere değil kapılara yöneldiler. makinist rayların üzerindeki aracın sahibine trenin varlığını ve koskocamanlığını düdük sesinden başka nasıl anlatabileceğini düşünüyordu. ancak kimse anlamış gibi görünmediğinden aşağı inmek zorunda kaldı. yardımcısı ve ikinci makinistle beraber araca yaklaşmaya; yaklaştıkça da şaşırmaya, korkmaya başlamışlardı. çünkü bu araç ne bir dolmuşa, kamyonete, arabaya ne de başka bir şeye benziyordu. rayların üzerinde büyük bir başarıyla, olabildiğince uygun bir şekilde duruyordu: tekerlekli ama yüksek bir teknoloji ürünü olduğu belli, sessiz bir araçtı bu...

beş metrenin, yabancı ve garip görünen bir araca en uygun durma mesafesi olduğuna dair bir yasa varmış ve kimse de bu yasaya karşı gelmek istemiyormuş gibi, şaşkınca kala kalmışlardı. birinci makinist ikinci makiniste, gidip motoru durdurmasını ve telsizle bilgi vermesini söyledi. ikinci makinist itaat etti. çok iyi eğitim görmüş bir devlet memuruydu. namusuna düşkün bir karısı ve kendisi gibi olmaları için özenerek yetiştirdiği iki evladı vardı. saygılı, derslerinde başarılı, terbiyeli iki delikanlı! onlarla övünürdü.

meraklanan yolcular da kısa süre sonra trenden inmişlerdi ve beş metre sınırında dizilmiş meraklarını gidermeye yönelik varsayımlar üretiyorlardı. cesur ve meraklı bir genç araca yaklaştığında birinci makinist, ondan daha önce davranmanın, statüsü adına gerekli olup olmadığı konusunda bir iç çatışma yaşadı. delikanlı kapıyı kurcalamış, bir şekilde açmayı da başarmıştı. yaşlıların, “aman evladım girme, başına bir şey gelir” uyarıları ile yaşıtlarının, “gireceksen gir bakalım da öğrenelim, kimin aracıymış bu, neymiş” dolduruşları arasında kalan delikanlı, gerekirse kendini cesurca feda edebileceğini, aslında korkulacak bir şey olmadığını söyleyerek içeri dalmıştı. yıllar önce de, büyük bir depremden sonra, yıkıldı yıkılacak denen bir binaya dalmış ve bir yaralıyı kurtarmıştı. gerçekten de yardımsever ve cesur bir delikanlıydı ve yaptıklarıyla ilgili olarak övünmekten hiç hoşlanmazdı.

devamını göster

07 Ocak 2009

francisco perez (pac)

pac panda 1francisco'nun çok güzel çizimleri var; ben sadece pandalı olanları aldım. "çünkü pandaları çok severim hep bir pandam olsun isterim" gibi bir şey yok ama! ayı işte nedir yani, uzaktan sevimli görünüyor, yakından hiç görmedim.

aslında francisco'nun gerçekten çok etkileyici, renkli çizimleri var, bazıları bu pandalılardan çok daha güzel! asıl onlar olmalıydı burada; sanırım çok yanlış bir tercih yaptım.

neyse sen yukardaki bağlantıyı takip ederek ayrıca incelersin o şeyleri, şimdi bunları kaldırıp o daha güzel olanları yerleştirmeye çok üşeniyorum...

bu arada "falanca çizerin işleri" başlığıyla eklediğim bu türden şeylere, saçmalama pahasına üç beş satır eklemeye çalışmam acaba gram takdire şayan bir iş midir? hadi diyelim ki üç bin yıl sonrasına, şimdiki insanlık kültüründen, bir francisco'nun pandalı resimleri bir de bu güncenin sadece bu "yazısı" kaldı... "işte yüce francisco'nun çizimleriyle alakalı kutsal belgeye ulaştım sonunda!" diye sevinecek adama yazık değil mi; "ne ki şimdi bu?" diye yutkunacak ve hemen arkasından küfürü basacak bana...
o halde üzerime düşen, şu notu bırakmaktır: sevgili üç bin yıl sonra yaşayan arkadaşım; üzgünüm ama, francisco'nun bu pandalılardan çok daha güzel resimleri var(dı)...

devamını göster