"(...) birkaç hafta önce, yaprağı geçerli para birimimiz olarak kabul ettiğimizden beri, pek doğaldır ki, hepimiz müthiş zenginleştik." ford kulaklarına inanamayarak kalabalığa baktı, herkes memnuniyet içinde mırıldanıyor ve koşu eşorfmanlarını tıka basa doldurdukları yaprak banknotları ihtirasla avuçluyordu. "bununla birlikte," diye devam etti danışman, "yaprağın elde edilebilirlik seviyesindeki rahatlıktan kaynaklanan minik bir enflasyon sorunuyla da karşılaştık. yani sanırım, şu anki piyasa değeri üzerinden, yapraklarını döken mevsimlik ağaçlardan oluşmuş üç orman ancak bir gemi dolusu fıstık satın alabilmekte." kalabalıktan panik mırıltıları yükselmeye başladı. idari danışman bu mırıltıları elinin bir işaretiyle bastırdı. "o halde bu sorunu ortadan kaldırmak için," diye devam etti, "ve yaprağın değerlendirilmesini etkin bir şekilde yeniden yaratabilmek için yoğun bir yaprak düşürme kampanyası ve... eee, bütün ormanları yakma kampanyasını başlatmak üzereyiz. sanırım mevcut koşullar altında hepimiz bunun mantıklı bir atılım olduğu konusunda hemfikiriz." kalabalık bir iki saniye süreyle, yani aralarından biri çıkıp da bunun ceplerindeki yaprakların değerini ne kadar yükselteceğine dikkat çekene kadar bu konudan pek emin olamadı. sonra memnuniyet ıslıkları etrafı sardı ve hepsi ayağa kalkarak idari danışmanı alkışladılar. aralarında bulunan muhasebeciler bolca kâr edecekleri bir sonbahar beklentisine girdiler. "siz hepiniz çıldırmışsınız," diye açıkladı ford prefect. "siz tam anlamıyla sersemsiniz," diye haykırdı. "siz bir yığın keçileri kaçırmış çatlaksınız," diye öfkeyle söylendi. [douglas adams - evrenin sonundaki restoran]görsel: betteo
15 Ekim 2010
blog action day 2010: bol bol su için!
.
blog action day,
su,
suu,
suuuu
27 Eylül 2010
"bizi liderinize götürün"

24 Eylül 2010
en kahraman rıdvan - "pislik"

ilban ertem'in vicdan'ı gibi, "pislik" de özenilerek hazırlanmış, pırıl pırıl kağıda basılmış ve neredeyse klasik mizah dergisi boyutlarında.
bu ilk macera ile "saçlı" rıdvan'ın "kahraman" olmaya karar vermesini, bu karara neden olan şeyleri, kendisine örnek aldığı çizgiroman karakterlerini, gözlerinin neden ve nasıl bozulduğunu ve istanbul'a nasıl geldiğini öğreniyoruz.
bu seri yıllardır oldukça çok sayıda "en kahraman rıdvan" ya da bülent arabacıoğlu hayranı tarafından "umutsuzca" bekleniyordu sanırım. en azından benim pek umudum yoktu. hele böyle ilk maceradan itibaren yayınlanması gerçekten heyecan verici. uykusuz ve mürekkep yayıncılık takdir edilesi bir iş yapıyor, umarım hıbır'da yayınlanan öyküler de dahil olmak üzere tüm "en kahraman rıdvan" maceralarını yayınlarlar.
en kahraman rıdvan - pislik
bülent arabacıoğlu
mürekkep basın yayın / uykusuz çizgi dizisi
16 Eylül 2010
the echo park : zamanda yolculuk marketi
viktorian tarzı ipod'lar, realizm, nihilizm, sosyalizm şurupları (şurup galiba, öyle birşey işte), 1985 yılında üretilmiş, taze ve lezzetli çörekler, robotlar için duygu kitleri...
bir ürün kapıp "bunun son kullanım tarihi geçmiş!" diye karşılarına dikilme şansın yok hani; "altı ay önce gel madem öyle!" diyeceklerdir! eh, tamam o zaman.
bir gazete haberi okumuştum yıllar önce; dolandırıcılık muhabbeti. şu kadar para ver, seni listemize alalım, zaman makinesi icat edildiğinde seni kendi zamanından alıp istediğin bir zamana aktaralım, diye para toplayan birilerinin "yakalandığı" haberi. ironik tabii.
marketin fotoğraflarını scott beale çekmiş; flickr üzerinden fotoğraf setine bakabilirsin, pek eğlenceli ve ilginç şeyler var dediğim gibi. şahsen kötü robotların belleklerini temizleyen zımbırtıyı almak isterdim.
kaynak: laughingsquid.com
yüksek be!
yandaki foto, aşağıdaki videodan [heh!]. iki abi, yaklaşık 550 metre yüksekliğinde, verici istasyonu gibi bir şeye tırmanıyorlar. bu 550 metreyi asfalta yatırsan, ne bu afra tafra dersin ancak gökyüzüne doğru yükseldiğinde karşısında saygıyla eğilmek zorunda hissediyorsun. öyledir; hepitopu üç metrelik biri çıksa karşına, "dileyim senden ne dilersem?" diye sorsa, şüphesiz, "en az üç şey dile abi" dersin ya, dersin, düşün, bu 550 metre!
[ağızdan çıktığında basit gibi gelen şeylerdir şu ölçü birimleri, yaşadığın yerde yedi metrelik bir uzunluk tespit edebilirsen (salona geç salona) gözyaşları içinde hak vereceksin kalecilere!]
şimdi şöyle bir şey var, sorumlulukların ve ihtiyaçların karşılanamadığında zorunlu olarak çevreye bakınırsın ve sana "olanaklar" sunulur ya, işte, prensesi güldür akşama arkasına geç, şu bok çukurunu temizle bi' şarap parası falan filan... yani yapılması gereken [daha kötüsü hiç de gerekmeyen] [neyse] bir iş mutlaka vardır ve o işi yapmaya hazır onlarca insan kuyruktadır.
- selam, eve bi' şeyler götürmem gerek. - bir kule dikeceğiz, 550 metre! - [hıms, 1000 metre değilmiş en azından. heh!] dikelim abi? - yarın sabah altıda gel. aslında dokuzda ya da on birde gelsen de olur ama çağ az uyumanı gerektiriyor. - önemli değil baba, hiç hatırlamam zaten düşlerimi.neyse, abartmayım; insanlık için iyidir mutlaka, o kulenin dikilmesi. yüzlerce kilometre uzaktaki insanların hayatını kolaylaştırıyordur, şudur budur. demek isterken uzattım ama demek istiyorum ki, insanlık çok şaşırtıcı şeyler yapıyor. 550 metre yüksekte somun-civata işi yapıyor; o da yetmiyor, hani yaptın bitti, orda dursun değil, arada sırada bunların bakıma, tamire ihtiyaçları oluyor.
haydi çık ta ebesinin...
belki de adrenalin manyaklarıdır, üzerine para verebilecekleri bir şey için deli para alıyorlardır, bilmiyorum ama, şu video, evet, kan basıncımı oynattı! daha yarısında "eh yeter, hadi inin, yeter, lütfen!" dedirtti bana.
26 Ağustos 2010
worms reloaded
bilgisayar oyunlarıyla hiç ilgilenmeyenlerin bile bayıla bayıla oynadığı bir oyundur worms. bulaşıp da seven için illa ki özel bir yeri vardır. ta ilk çağlardan beri insanlar, kurtçuk takımlarını karşı karşıya getirmekten, bu sevimli pisliklerin ölüm çığlıklarını duyarak coşmaktan hiç vazgeçmediler. öyle.
daha önce "3 boyutlu yapalım biz bu oyunu, çağa ayak uyduralım" gibi saçma şeyler düşünen ve hatta bu düşüncelerini hayata geçiren yapımcı firma çalışanları, "yok abi eskisi çok daha eğlenceliydi, worms bitti abi, nerde o eskinin wormsları!" diye özetleyebileceğim olumsuz eleştiriler karşısında geri adım atmak zorunda kaldılar ve worms reloaded 2 boyutlu, enfes tasarımıyla piyasaya çıktı.
elbette daha çıkmadan gaza gelip oyunu satın aldım. bana da bu yakışırdı zaten. o kadar zamandır çeşitli web servislerinde ve sitelerinde kullandığım profil resminin baskısı vardı(!) bir yandan da üzerimde. bazı şeyler üzerine yapışıyor insanın; oysa umrunda değildir ya!
worms diyordum, evet, işte bu worms denilen oyun, bilindiği gibi (ya da öyle biline) eş dostla ya da internet üzerinden başka kullanıcılarla oynandığında keyif verir. yani tek başına oynarsan da keyiflidir ama her ne kadar dört dörtlük yapay zekaya sahip olsalar da sinirlenen, intikam ateşiyle kuduran ya da abuk sabuk komik şeyler yapan "canlı" düşmanlar kadar keyif vermez rakip kurtçuklar. kısacası, "oaaah geber it!" diye bağırabilirsin bilgisayara karşı ama bilgisayar "şimdi sıçtım çarkına!" diye cevap vermez, veremez, hep sakin duru o icat.
oyun (sanırım şimdilik) steam üzerinden satılıyor. steam küçük bir program aynı zamanda. bu programı hangi bilgisayara kurarsan, o bilgisayara satın aldığın oyunu indirebiliyorsun (dolayısıyla, birden fazla bilgisayarda oynayabiliyorsun oyunu). zaten dosya boyutu oldukça küçük, pırt diye iniyor.
video, toplam 35 görev içeren "campaign" bölümünden, 31. görev:
[kapışmak isteyen olursa, steam kullanıcı ismim: obeca.]
daha önce "3 boyutlu yapalım biz bu oyunu, çağa ayak uyduralım" gibi saçma şeyler düşünen ve hatta bu düşüncelerini hayata geçiren yapımcı firma çalışanları, "yok abi eskisi çok daha eğlenceliydi, worms bitti abi, nerde o eskinin wormsları!" diye özetleyebileceğim olumsuz eleştiriler karşısında geri adım atmak zorunda kaldılar ve worms reloaded 2 boyutlu, enfes tasarımıyla piyasaya çıktı.
elbette daha çıkmadan gaza gelip oyunu satın aldım. bana da bu yakışırdı zaten. o kadar zamandır çeşitli web servislerinde ve sitelerinde kullandığım profil resminin baskısı vardı(!) bir yandan da üzerimde. bazı şeyler üzerine yapışıyor insanın; oysa umrunda değildir ya!
worms diyordum, evet, işte bu worms denilen oyun, bilindiği gibi (ya da öyle biline) eş dostla ya da internet üzerinden başka kullanıcılarla oynandığında keyif verir. yani tek başına oynarsan da keyiflidir ama her ne kadar dört dörtlük yapay zekaya sahip olsalar da sinirlenen, intikam ateşiyle kuduran ya da abuk sabuk komik şeyler yapan "canlı" düşmanlar kadar keyif vermez rakip kurtçuklar. kısacası, "oaaah geber it!" diye bağırabilirsin bilgisayara karşı ama bilgisayar "şimdi sıçtım çarkına!" diye cevap vermez, veremez, hep sakin duru o icat.
oyun (sanırım şimdilik) steam üzerinden satılıyor. steam küçük bir program aynı zamanda. bu programı hangi bilgisayara kurarsan, o bilgisayara satın aldığın oyunu indirebiliyorsun (dolayısıyla, birden fazla bilgisayarda oynayabiliyorsun oyunu). zaten dosya boyutu oldukça küçük, pırt diye iniyor.
video, toplam 35 görev içeren "campaign" bölümünden, 31. görev:
[kapışmak isteyen olursa, steam kullanıcı ismim: obeca.]
24 Ağustos 2010
geçilmesi zor yer ve iki düşman asker
1. asker: alaaarm!
2. asker: yuh! atladığı yere bak! yapışırsın yere öyle işte! hah ha!
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: o-ha! oradan atlanır mı be! yazık oldu elemana.
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: oof of of! çok pis düştü be!
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: yuh! atladığı yere bak! yapışırsın yere öyle işte! hah ha!
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: ben sanki bu anı daha önce yaşamıştım biliyor musun? çok garip.
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: heyt be koçuma bak; bir an atlamayı başaracak sandım!
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: ben sanki bu anı daha önce yaşamıştım biliyor musun? hatta sonra da böyle demiştim, yani bu dediğimi demiştim.
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: yavaş ya! ne bağırıyorsun ödüm koptu! düştü geberdi, sakin ol!
*
1. asker: dejavuu!
2. asker: hah ha! hakkatten ha! bazen sana da oluyor mu bu anı daha önce yaşamışız gibi? neyse, sigaran var mı?
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: o kolay da, neden biz burada dikiliyoz hep o atlıyor? biz de atlayalım! ben kesin ilk denememde atlarım!
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: erdim lan ben! sanırım? şimdi öldü ya, birazdan bir daha atlayacak ve sen yine "alaarm!" diye kıçını yırtacaksın. ne biçim bir hayat be bu?
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: bir de şu var, bu atlamayı becerirse, inip bizi öldürecek, sonra devam edecek yoluna. bu atlayamadıkça ömrümüz uzuyor yani. gerçi çok monoton, özellikle seninleyken ama, en azından, ne bileyim, bu da bir şeydir.
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: ikimizin tıpatıp aynı olması ne garip değil mi? bak sana ilginç bir soru: buraya gelmeden önce ne yaptığını hatırlıyor musun? hah ha! evet, sanki hayat burada başladı değil mi?
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: yuuuh! bu kaçıncı denemen hıyar!
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: oğlum senden nefret ediyorum. ondan da nefret ediyorum, çok beceriksiz olduğu için ama senden ayrıca bir nefret ediyorum.
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: öf, içme fenalık geldi. içime fenalık bastı mı denirdi yoksa? aman neyse yahu!
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: ya siktiret alarmı falan, akşam bize gelsene, beraber film falan izleriz?
*
1. asker: alaaarm!
2. asker: alaaarm! öf!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)